18 Ekim 2013 Cuma

izmir'in kızlarına yardım eden vapur mürettebatı (diye bir zincirleme isim tamlaması)

İzmir'deki odamda bir kutu var. On beş on altı yaşlarında bir insan aşkın ne olduğunu sanır, nasıl hisseder aşkı; kutunun içindeki her şey bunun cevabı. Fotoğraflar, mektuplar ve kurumuş güller var. Bir de lise arşivinden aşırılmış iki not defteri: 'İlgimizi çeken' üst dönemlerimizin küçücük fotoğraflarına muhtaç olduğumuz zamanlar, Facebook mu var... Saygı duyuyorum küçük insanların şapşal heyecanlarına, yerlerinde duramamalarına ve her şeyin en fazlasını kendilerinin yaşıyor olduğunu sanmalarına. O kutu bana bunları hatırlatıyor. Kalbim hiç kırılmadı o kutunun dahilinde, aksine ben  kalp kırdım. Ama her şey nihayetinde eşitleniyor. Benim de kalbim başka kutularda kırıldı. Yani en azından, kalbin Allah'ı adil. Evreninkinden emin değilim... Yine de çok dil uzatmayayım.



Salı günü biriyle buluşmak için Bostanlı'daki Sir Winston'a gittim. Tam kaldırıma çıkacaktım ki ayağım takıldı, bir güzel dizimin üstüne düştüm. Annemin bayram diye giydirdiği bağcıklı topuklu ayakkabıların -Oxford deniyordu sanki onlara- hakkını vereceğimi içimden bir ses söylüyordu zaten. Neyse tek başına düşüp, üstüne bir de tek başına oturma mahcubiyetinden sonra planlar değişti, Bostanlı'dan kalkacak vapur daha erken olduğu için benim Alsancak'a gitmek üzere iskeleye koşmam icap etti. Kafede beklerken içmek üzere aldığım Bomonti'ye de yazık edemeyip aldım, garson da sokakta bira şişesiyle yürüme fikrini 'İzmir'de bi' şey olmaz, yakışır aksine!' diyerek destekledi. Ben de çekingenliği bir yana bırakıp gaza geldim, evet ya dedim, biranın ağzını parmağımla kapatıp iskeleye koştum. Tam vaktinde vapura vardım ama anladım ki haftaiçi tarifesine bakmışım, bayramda ise haftasonu tarifesi geçerliymiş. Otuz kere plan değiştirtmeyeyim diye çare olarak o sırada kalkan Konak vapuruna atladım. Vapurda telefonda konuşurken kulağıma takır tukur bir ses geldi, bir de baktım ayakkabımın topuğu yerde bir başına duruyor. Bir süre sonuç vermeyen topuk takma çabalarımdan sonra vapur çalışanlarından birisi geçmiş olsuna geldi, işe el koydu. Sanki vapurun alt katında bir ayakkabı atölyesi varmış gibi ayakkabıyı aldı gitti, topuğu takılmış biçimde geri getirdi. Ne kadar teşekkür ettim, ne iyi insanlardı. Yok, İzmirli insanlar bir başka oluyor geyiği yapmayacağım. Yine de ben İzmir'i ve İzmirlileri severim* diyeyim. Ardından bindiğim taksinin şoförü o kadar da kibar değildi ama. Topuk bir daha çıkarsa diye bir ayakkabıcıya uğradım, zaten bir dakikada beğenmezsem almayacaktım vaktim olmadığından ama beni beklemeyi reddetti. Ben de sonra yürümek zorunda kaldım. Buluştuğum kişi de epeydir bilip hiç tanışmadığım biriydi aslında, ne acayip gün olmuş!

*Atatürk'ün laf arasında dediği şeyi özlü söz yapan zihniyet



3 yorum:

Emir Bey dedi ki...

"Şüphesiz ki Antalya dünyanın en güzel kentidir." demiş Kemal Paşa bizim oralar için de. =) Çok iyi değil mi hahahah.

Melisina dedi ki...

ahahhaha en düz özlü sözler ilk iki :D

nermin dedi ki...

izmir her yönüyle bambaşka