“Mavi.”
Odamın penceresi açık, denizden dalga sesleri gelince ağzımdan ‘mavi’ sözcüğü çıkıverdi. Bazen oluyor böyle.
Tek başımayken, sessizlikte, bir işle uğraşır ya da onu dahi yapmazken bir
kelime çıkıyor ağzımdan. İki eli boş, yalnız. Nereye koyacağımı bilmem ama söylemesem de olmaz.
Yanlış oldu aslında.
Deniz mavi değildir ki. İnek ne içer sorusuna süt demek gibi denize mavi demek.
Bu iki hata birbirine çok benzedi birden gözümde.
Renkleri sayıyorum. Yeşil
geldi ikinci sırada. Denizde yeşile dönen ela gözlerin o ıslak doluluğu var ya.
Sonu gelmeyen bütün zincirleme isim tamlamalarına değer.
Üçlü geliyor. Kırmızı
sarı turuncu. Çünkü aklıma Güneş geldi. “Güneşten çıldıran deniz.” Attila İlhan öyle demişti. ‘Ağız dolusu
öpüşmek’ de demişti Attila İlhan. Daha başka bir sürü şey de.
Beyaz. Dünyada beyaz
duvarlar ve beyaza boyalı evler olsun diye bütün renkler bir araya gelmiş. Duvarlar
hep beyaz olsun.
Siyah. Gökyüzü mavi,
gökyüzü siyah. Keşke daha çok yıldız görünse.
1 yorum:
Peki uykunun kendi rengi var mıdır.. ya da uykusuzluğun..
http://bit.ly/RzNsMh
Yorum Gönder