28 Ağustos 2012 Salı

yaz


Dün gece ilginç bir şey oldu. Yatmadan önce panjurlar ne de olsa kapalı diye pencerenin birini açık bırakmıştım. Sabaha karşı uyanıverdim. Uyanma sebebimi bilemesem de şimdi, uyanınca ilk duyduğum tıkırtılar oldu. Sanki açık bıraktığım pencerenin dışında, balkonda biri var ve hareket ediyordu. O saatte uyanınca her şey olduğundan kötü görünür ya zaten, kesin dışarda biri var dedim, dinlemeye devam ettim. Ufak bir metal parçası yere düştü sandım, sonra birkaç hışırtı daha. Ayağa kalkıp ışıkları açmasam, gitgide hızlanan kalp atışlarımı da hayali hırsızım duyacaktı. Odamdan dışarı çıkıp banyoya gittim, oranın da ışığını açıp evde hareket yaratma amacındaydım. Lavaboya gidemeden, üstü sırılsıklam çamaşır makinesini gördüm, şofben son hız damlatıyordu. Derece olmuş 85. Anneannemi uyandırmaya karar verdim. Şofben bozulmuş olacak, fişi çektik. Derece yüz civarına geldiğinde buhar yapıp patlayabilirmiş. Yatağıma geri döndüm, artık sesi kesilmiş hayali hırsızıma teşekkür edip uykuya daldım.

Sonbahar geliyor. Rüzgar ve arada bulutların arkasına çekilen güneş. Bunlar Kuşadası’na çok yakışır. Hele deniz nasıldır… Çok eskiden bir yaz, yağmur yağarken denize girmiştik. Eylül ayıydı. Kumsalda kimse yoktu, Irmak ve ben suya girip hoşlandığımız çocukların ismini bağıra çağıra söylüyorduk. Yağmurla denizin ortak sesi bizimkini nasıl olsa gizler diye, güle güle, zıplaya zıplaya. Yaşlar on üçtü galiba. Temiz, boyundan büyük, elimden bıraksam gökyüzüne uçacak heyecanlar. Tartıya çıksam ibreyi oynatmayacağım bir hafiflik. Bin kez oynasam kahkahalarımla kaybedeceğim bir tıp! oyunu. O yazı unutmam mümkün değil. Ne çocuktuk, ne genç kız. En mutlu insan evlatlarıydık. Adı o olsun hadi.

Dayım teleskop getirmişti bana, yine çok eski bir yaz. Bilim Çocuk alırdım o zamanlar, Tübitak’tan ısmarladığım bir sürü kitap vardı. Astronomi kitabına bakıp bakıp teleskopumla gözlemleyebildiğim değişiklikleri kaydediyordum kendimce. Herkesten en büyük bendim. Bazen heyecan olurdu, UFO geldi bakın diye herkes sitenin bir yerine toplanırdı. Ertesi gün biri çıkar, meteoroloji balonu derdi. Ben yine defterime, “UFO gördük, gökyüzü şöyle oldu böyle oldu, ben ne olur ne olmaz el salladım.” diye yazardım. Ay’ın hatrı büyüktü. Bakmadan hangi evrede olduğunu çat diye söyleyecek kadar yakın takipçisiydim. Baktıkça Ay'ın üzerinde gözümün çizdiklerini görmeye bayılırdım. Çok baktıkça garipserdim varlığını, olur ya. Geçen sene de huy edinmiştim, geceleyin ağlıyorsam Ay’a bakmaya başlıyordum eğer gökyüzündeyse. Garip bir şekilde susuyordum. Bebeklere emzik, yetişkinlere Ay. Belki başkalarında da işe yarıyordur. 

Bir düşündüm de, yağmur yağarken denizde ağlamak epey karmaşık bir hareket olurmuş. Zincirleme su kazası. İnsan en sonunda gülerdi bence. Ki yağmur yağarken denizde yapılacak onca güzel şey varken.


6 yorum:

Adsız dedi ki...

"All those moments will be lost in time, like tears in rain"

Adsız dedi ki...

dünya ağlıyor belki de o yağmur damlaları düşerken denize...

Emir Bey dedi ki...

"ben ne olur ne olmaz el salladım" ahahahah çok süper bir dünyalısın

pın dedi ki...

canımsın melis :)

Melisina dedi ki...

Cocukken tanissak ne eglenirmisiz Emir! :)

Melisina dedi ki...

Pın'ım! :)