13 Mayıs 2012 Pazar

lüzumlu adam

Herkes için Fenerbahçe ve Galatasaray demekti bugün. Arada bazen, bence artık ben de herkes gibi olayım diyorum ama yani olmuyor, olmuyor istesem de. Bugün ben de heyecanlı uyandım ama sebebi başkaydı. Sait Faik Abasıyanık'ı anmak için, yıllarını geçirip yazdığı Burgazada'da toplanılıyordu. Ben onu çok severim ama nedenini bilmem; ne ki size anlatayım. Şahsını tanımadan sarılmak istediğim insanlardan biridir Sait Faik. Tesadüfe bakın, dün gece Dilara'nın doğum gününde bir arkadaşın dedesinin kuzeni çıktı. Çok utangaçmış anlatılana göre, dedi kız. Şöyle göğsümün orta yerinde duyumsadım o sarılma isteğini, babam doğmadan ölmüş olmasaydı eğer... Yok yine de karşılaşamazmışız onunla. Ancak sayfalarda, harflerde alır benim selâmımı. Alıyor olsun lütfen, böyle şeyler de olmuyorsa ölmek ne mânâsız şey.

Hayalkırıklığına uğramadım değil, Sait Faik'e yaraşır bir anma günü değildi benim nezdimde. Az insan haberdar zaten. Kıyamam, yazdıkları pek ilgi görmeyince alınan, kırılan bir adama... Kıyamam. 2008'de gitmiştim müzesine, o yılın sonrasında restorasyona girecek diye kapatılmış. Hala daha bir şey yok. Bina günden güne eskiyor. Umarım Türk hikâye ustasının anısını da götürmez bu umursamaz politikalar. Köşkün içi boş, Sait Faik'in eşyaları Darüşşafaka'da. Bir adam var içeride yaşayan. Sordum:

- Dört sene önce geldiğimde bir teyze vardı, Sait Faik'i anlatmıştı bize. O yok mu?
- Diğer ablamın yanına gitti o da, öbür tarafa.
- Nasıl, öbür taraf?
- Yani, ben kendimi öyle avutuyorum. Vefat etti ablam ama öyle demek istemiyorum.
- A, başınız sağ olsun. Tabii. Niçin öyle demeyelim ki, çok iyi yapıyorsunuz.

Biraz içim buruk, girişteki Sait Faik heykelinin elini tuttum çıkarken. Sarılamıyoruz, bu kadarı yetsin.

Aşağıya indim sonra tekrar, sahile. Arkadaşımdan sessiz sakin bir yer önerisi alıyordum telefonda, o sırada kulak misafiri olan bir adam istediğim gibi bir yer bildiğini söyledi, eşlik etmesine izin verdim. Sahilin uç kısmında, gerçekten de öyle bir yer varmış. Teşekkür edip oturdum. Yolun öte tarafındaki evinin terasında kahve içmeyi teklif etmeseydi daha memnun olabilirdim ama günümüzde her türlü sınır bulanık; pul koleksiyonu efsanesi de yalnızca kılıf değiştiriyor yıllar içinde, kahveye filan bulanıyor işte. Teklifi de kahveyi de almadım. Aşağıdaki manzara karşısında günümü geçirdim, çay içtim, yazımı yazdım. Sait Faik anısına çalınan şarkıları dinledim ve İstanbul'a geri döndüm. Geriye maçın ikinci yarısı kalmıştı, Ortaköy'de arkadaşlarla onu izledim. Ama en çok ve yine, Sait Faik'i özledim. Tanımadığım insanları özlemek de... Birkaç tane var öyle insan, varlığımın en güzel yerlerinde duruyorlar. Hepsi de çok lüzumlu insanlar.



2 yorum:

Adsız dedi ki...

Adamı göster abasını yakalım!

Adsız dedi ki...

Adamı göster abasını yakalım!