10 Mayıs 2011 Salı

ayn rand'dan yediğim iki tokat

Ayn Rand'ı bilir misiniz? Kendisinin bir tek kitabını dahi okumadım, tanışıklığımız Elif Şafak'ın Siyah Süt'ünden. Kadın yazarlardan bahsettiği bölümden aklımda kalan iki isim: Ayn Rand ve Sylvia Plath. Sylvia Plath, derin depresyonundan kurtulamayıp, 30 yaşında kafasını fırına sokup intihar eden bir kadın yazar; iki küçük çocuğunun olduğu odaya süt ve kurabiye bırakıp, gaz içeri gelmesin diye kapılarını da battaniye ile sıkıca kapatan. Gerçi intiharla hep bir oyun halinde olduğunu söylerler Plath'in, bu son oyununda da bir şey olup hayata devam edebileceği ihtimalinin aklında olduğu söylenenler arasında. Ama kaybetmiş, ne yazık ki. 'The world itself is a bad dream.' diyebilecek kadar siyahın da siyahını görebilen bir göz ondaki.

Sırça Fanus adlı kitabını okumaya korkuyorum, öyle bir hisse bürünüyorum ki sanki bir yerlerde Sylvia'yı bulup sarılmalıyım, 'öyle değil, o kadar da değil aslında.' deyip onu çekmeliyim zifirikaranlıktan, en azından alacakaranlığa.

Öte yandan Ayn Rand okumaya kararlıyım, hem de şu an. Plath'i birkaç yıllığına erteliyorum. Ayn Rand'ın kitaplarında izi görülen objektivizm felsefesini üstünkörü bir okuyup, etrafımda bilerek ya da bilmeyerek kendi hayatlarına bunu uygulayan insanları farkettim ve bir eğlence aldı götürdü beni. 'Bu inancı gerçekten yerleştirebilirse insan, mutsuz olması imkansız ki.' diye, matematik olimpiyat sorusu çözmüşüm gibi aydınlandım. Anlık bir aydınlanma olabilir, o inancı gerçekten yerleştirebilmek pek de kolay olmasa gerek. Bu bir dersse, önkoşulu olan birkaç ders de gelecektir elbet. Yine de yeni ve parlak bir şey görmüşçesine heyecanlandım. Şunu bir okur musunuz lütfen, lütfen sindire sindire:

Kişinin kendisine üstün yetenekler ve zeka atfetmesine ve böylece mevcut eksikliklerinden doğan olumsuzlukların ortaya koyduğu ruhsal gerginlikten kurtulmasına dayanır. Kişi bu yöntem doğrultusunda, hayatındaki olumsuzlukları, sürekli kişisel telkinlerle başka insanların zeka ve yetenek kusurlarına yükler, ve bu yolla güdülediği özgüvenini sürekli taze tutar. (wiki'den)

Böyle bir psikoterapi yöntemi mevcutmuş ama artık eskisi kadar rağbet görmüyormuş. Nasıl olur! Ben şu an baya bir rağbet gösterdim kendimce, kendi içimde. Hayatla dalga geçermiş gibi geldi ilk okuduğumda. Çünkü şu an pek de bu kafada değilim; hayatımdaki olumsuzlukları başkalarının zeka ve yetenek kusurlarına yüklemeyi bırak... Neyse. Özgüvene dair bir sıkıntı olmasa da, kimseye toz konduramadan, herkes evladımmış gibi, kusuru o işlemezmiş gibi yaşıyorum. Ortada bir kusur kalıyor sonra, piç gibi. Kime gideceğini bilemediğinden bana geliyor, kabul etmesem de yanımda gezdiriyorum, eteğimden çekiştiriyor, ağırlık yapıyor.

İşte bugün, biri 'Nasılsın?' diye sorarsa, 'Bilmiyorum ama bundan sonra objektivistim, haberin ola.' diye cevap veririm. Ayn Rand benle oturup iki sohbet etse, iki de tokadı çakardı bence. 'Kızım sen manyak mısın?' Çat çat! Temiz. Ona göre şöyle imiş çünkü:


  • İnsan değerlerini ve hareketlerini mantık kullanarak seçmelidir.


  • Bireylerin kendilerini başkaları için feda etmeden ve aynısını başkalarından beklemeden kendi amaçları için yaşamaya hakları vardır. (wiki'den)


  • İki madde aslında değil mi? İki nokta hatta, ya da iki topçuk vs. Bana iki gülle gibi geliyor orası ayrı. Ama yok, yok. Bu sefer kıçımdan da olsa içime sokmaya çalışacağım bu öğütleri. O piç kusur yine kimseye gidemeyip bana gelirse Ayn Rand'ın bana attığı o iki tokadı ben çakacağım bu sefer, nereye-kime giderse gitsin, verecek şeker kalmadı burda.

    Ortaköy Starbucks, saçmasapan bir masa

    3 yorum:

    Dilcun D. dedi ki...

    Hakikaten iki gülle gibi geldi bana da. Bu arada bir Sylvia Plath hayranı olarak Sırça Fanus'tan korkma derim. Ama günlüklerini okumayı sonraya erteleyebilirsin, o hakikaten depresif çünkü.

    Kara dedi ki...

    Ayn Rand yakın zamanda tavsiye edildiğinde ismin bende bir yer edeceğini tahmin etmemiştim, şimdiyse ikinci defa karşıma çıkıyor. Bu seferlik işimden biraz olsun uzaklaşmak, rutinimi kırmak için düşüncelerimi paylaşmak istiyorum..

    Yazdıklarını anlayabilmeme rağmen farketmediğin boşluklar gözüme çarpıyor. Yazını gereksiz ciddiye aldığımı düşünebilirsin ama bana gerçekten üzerine konuşulabilecek bir konu gibi göründü.

    Verici bir kişiliğin değiştirilmesinde öncelikle kendini ikna edebilmenin önemi büyük, silahların /dinamiklerin olmalı, ki bu, insanların her türlü davranışlarının altında yatan temellerin kavranmasından başlayıp, kendini gerçek halinle görmene kadar geçireceğin bir metamorfoz süreci, kalıcı değişimleri içinde barındıran bir tür koza.

    Bu süreci geçirip insanı genel hatlarıyla anladığın anda iki hayati soru önemini kaybediyor;

    Suçlu kim?
    Hata nerde?

    Kişiliğin bu yönde değişiminin hayatına diğer açılardan yansımaları olacağını da unutmamalısın bir zamanlar hem güzel hem mütevazı olan o kız artık hayata daha soğuk gözlerle bakmaya, inanclarını daha başarılı şekilde sorgulamaya ve hissizleşmeye başlayacak.

    -İnsan değerlerini ve hareketlerini mantık kullanarak seçmelidir.


    -Bireylerin kendilerini başkaları için feda etmeden ve aynısını başkalarından beklemeden kendi amaçları için yaşamaya hakları vardır.

    İki madde aslında değil mi? İki nokta hatta.. Yumuşatılmış, istediği zaman insanın kendinden birşeyler verebileceğini de ima eden sözler ama belli derinlikte vakit geçirmiş ya da yüksek hızda giden bir aracın şoförü kadar kontrol elindedir.

    Ayn Rand, "self-preservation" güdüsüyle bunları söylerken acaba bundan daha iyisinin yapılabileceğini düşünememiş miydi demek geliyor içimden,

    :)

    Avram dedi ki...

    Ayn Rand üzerine Türkçe metin sayısı çok azdır. Sadece roman gözü ile okunduğunda, akıcı etkileyici, çarpıcı bir metinler silsilesi izlenimi verir. Oysa, temelde yatan felsefe ve teorik birikim -ki kendisi zaten, roman akıcılığında bir felsefi metin olarak tasarlamıştır kitabı oldukça tartışmalıdır. İlk başta cazip gelen anlatı ve felsefi yaklaşımı, incelendiğinde sonsuz yokoluşu ifade eder. Bugün, kendisinin taptığı, doğuşunun felsefi argümanına kaynaklık etmeye çalıştığı ABD'de bile ciddi eleştirilere uğramaktadır. Ölümünden sonra, Objetivistler de ikiye ayrılmış ve iki ana kaynak olarak yaşamaktadır. Biri ortodoksça Rand çizgisini savunurken, diğer kanat- Liberterien'lere çok yaklaşmıştır. Objektivizme eleştiriler sadece soldan değil liberterienlerden de -üstelik çok daha şiddetli bir şekilde gelmektedir. Uzun uzadıya temel felsefi yapılanmasını anlatacak değilim ancak Aristo Felsefesini tek geçer akım olarak kabul eder ve kendi felsefe anlayışını da bunun üstüne oturtur. RAdikal yaklaşımları ise aslında en büyük iç çelişkisidir. SAdece -bencillik ya da ben/ci söylemlerine bakılarak Ayn Rand yorumu yapılamaz ki maalesef ülkemizde Sinan Çetin ve Serdar Erener'in başını çektiği sığ ve yoz tipler tarafından sanki başka bir şey söylememiş gibi o seviyeye indirilmiştir. Oysa, bencillik ve ben/ci anlayışı, Objektivizmin yan sonuçlarından ya da yapılarından birisi denebilir. Kaldı ki, insanlara cazip gelen şey, aforizmalar haline haplaştırılarak Objektivizmin yutturulma çabası bu serserinin sığlığından çok daha ötesi çalışmalara karşı ciddi eleştiri metinlerinin çıkacağı kkorkusudur. Aforizma gibi karşınıza çıkan metinler aslında birer önermedir ve temel dolgusunun ne olduğu biliniyorsa, karşı önermeleri rahatlıkla üretilebilir. Epey çok sayıda olan metinlerinin de birgün Türkçeye kazandırılarak, o iki salağın elinden kurtarılması ve insanların da gerçek anlamda Objektivizmin ne olduğunu öğrenmesi dileği ile.. Ayn Rand, yaşamı ve çabaları ile benim her ne kadar büyük eleştiriler getirsem de saygı duyduğum bir felsefecidir.