27 Mayıs 2011 Cuma

hayat

Küçük şeylerin mutlu ettiği hayatlar büyüktür. İçine çok şey sığdırabilir çünkü; sadece büyük parçaları toplayıp küçükleri bırakan tembel bir çöpçü değildir o hayatlar. Yaşıyor olmanın hakkını veren insanların hayatıdır; yaşadığına değenlerin. Dikkat edin, öldüklerinde derin bir acının yanı sıra, tatlı anılarını da bırakırlar; çokçasını. Öyle ki, cenazesinde bile aklınıza gelir o anılar. Gülümsediğinizi anlarsınız, sağa ve sola meyleden dudaklarınıza koşup gelen gözyaşınızın tadını aldığınızda. Acı bir türk kahvesinin yanına lokum ikram eden insanlar gibi; son jestlerini de esirgemezler acı bir günden. Ve büyük ihtimalle, tam olarak da böyle hatırlanmak isterler. Eriyene kadar patinaj çekmiş bir araba lastiğinin siyah izini değil; Pollock tabloları gibi özgür, katmanlı, has ve her şeyiyle 'çok' bir resim bırakırlar geriye. Saklayabiliyorsanız hatıralarını, işte tam da bu yüzden.

Aslında şimdi geldiğim yere resmen yolculuk ettim bu yazıda. Başlarken yazacağım şey neleri getirdi peşinden.. Bu sabah küçük bir şeyle mutlu olan, heveslenen bir kadına yaşaran gözlerimden başlayacaktım.

Çalıştığım otelin soyunma odasına girdiğimde,yalnız personel katlarını temizleyen o kadın vardı. Yasa gereği- ne kadar güzel bir şey- toplam çalışan sayısının belli bir yüzdesi kadar engelli insan çalıştırmak zorunda büyük kuruluşlar. Bu yüzden otelin alt pozisyonlarında; temizlik ve çamaşırhane görevlerinde belli sayıda duyma ve konuşma engelli insan çalışıyor. Onlardan biriydi bu sabahki kadın. Hep görüyorum, hep gülüyor, onunla iletişime geçince hep mutlu oluyor; heyecanından anlıyorsunuz.

Bu sabah ben geç geldiğimden, odada bir tek o vardı. Bir köşeyi temizliyordu, 'günaydın' deyip el salladım gülerek, kocaman gülümsedi o da. Bir baktım yanıma gelmiş, bir şeyler yapıyor eliyle koluyla. Bir sürü ses çıkarıyor; güzel bir şey demeye çalışıyor ki gülüyor. Parmağıyla beni işaret ediyor önce, sonra eliyle yüzünü gösteriyor etrafında çember çizerek. Saçlarını gösteriyor, bedenine dokunuyor. Sonra parmaklarını bir noktada birleştirip, elini aşağı yukarı hareket ettiriyor abartılı seslerle. Yemek çok lezzetli olunca yaptığımız gibi. Şaşırıyorum; "Güzelim. Mi? Ne?" diyorum gülerek. Başını sallıyor aşağı yukarı, yine heyecanlı. Yetmiyor; sol omzundan sağ bacağına doğru götürüyor elini; görünmez bir bant çiziyor. Sonra iki eliyle başının üstüne görünmez bir şey yerleştiriyor; bir taç... Gülüyorum, içimi ısıtıyor. Ah, diyorum. "Teşekkür ederim, çok." Son kelimesi cümlemin, asılı kalıyor havada. Biliyor mu acaba beni ne kadar duygulandırdığını. İki elimle kollarını tutup başımı yana eğiyorum gülümseyerek. Ve ne kadar mutlu oluyor o, bu iletişime. Kocaman gülüp başını sallıyor, geri dönüyor yerine.. Ben de dolabıma bakıyorum, gözlerim yaşarmış. Konuşamıyor, duyamıyor ve yanıma gelip bana 'çok güzel'i ve 'güzellik kraliçesi'ni anlatmaya çalışıyor, bundan mutlu oluyor. Kimse aklıma gelmiyor başka; gelsin bunları onun anlattığı hissiyatla anlatsın bana. Kimse. Söylemez bile çoğu kimse; düşünse bile. Hatta konuşabilse ve duyabilse bile. Ama o, bunları anlatmak için geliyor yanıma. Hiçbirimizin kaldıramadığı engelleri kaldırıp kendi engellerini de unutturarak. Ve çamaşırhanedeki bir başka kadın. Gözüne bakarak gülümseyip teşekkür ettiğinizde, yüzünün her mimiğiyle geri dönüyor size; 'bir şey değil'i kulaklarınız duymasa da gözleriniz görüyor.

Bu insanlar, doğalarındaki engelleri 'sayesinde', insanın diğer insanlarla arasına koyduğu tüm engelleri kaldırabilmiş insanlar. Onlar aslında ardına kadar açılabilen bir kapı, biz ise bir yere kadar aralanan ve orada takılan. Mutluluk eşikleri olabildiğince düşük, biz ise marifetmiş gibi yukarılara çekiyoruz eşiğimizi; durmadan, ara vermeden, ve nasıl bir hızla. O kadar içten, o kadar yakın ve o kadar gerçek olabilmek varken.. Düşünüyorum şimdi mesela, onca çalışan insan yüzü arasında, sadece o ikisinin yüzü gülüyor aklıma ilk gelen karelerde. En mutlu onlar sanki, konuşamayıp duyamıyorlarken. Şaka gibi değil mi?..

Asıl engelleri kaldırabilmek ve hatırlarda güzel kalan, mutlu hayatlara sahip olabilmek dileğiyle...

Hiç yorum yok: