3 Mayıs 2011 Salı

ziyaret

"...Birbirimize yakın oturduk çünkü elimi hala tutuyordu. Yakın olmak ne kolaymış aslında, bir el ele tutuşmaya bakıyor şimdi. Ama mesele her an el ele tutuşmamış olmak da değil; bazen içinden geldiği halde dokunamamaya üzüldüm belli ki. Dokunmak işte; elini boynuna koymak olsun, tişörtün altından tenine dokunmak olsun; eğreti dursun. Biz eğretiydik zaten. Temas yani, demek istediğim. Beraber geçirilen zamanlarda olanından. Belki uzak ve yakın bu kadar iç içe geçmezdi o zaman. Belki insanlar gözümde birer engelden ibaret olmazlardı.

Hiçbir zaman hiçbir şeyinden emin olmadımsa da, bir tek özlediğinden emin olurdum. Hani hayat biraz daha inanılmaz olsa, elle tutabilirdim, gözle görebilirdim özlediği kadarını. Sarıldım. Ah... Minik. O an aklıma, bir geceden sonra sabah eve geldiğimde yazdığım yazı geldi: “… ve gece ona ilk ben sarıldım, bence heyecanlıydı. Çok terliydi çünkü. Ve çok düzenli, derin nefes alıyor. Tanışmak için onu koklamak, ona sarılmak lazım gibi; konuşmaktansa. Konuşmaktan çekiniyor mu ne, anlamıyorum. Konuşsa korkutacakmış gibi, konuşmuyor bazen. Çok minik bir de. Benden daha küçük sanki, tam anlayamadım. Bu güzel bir şey bir yandan! Minik olduğu için, üzerimde beni rahatsız etmeden uyuyabilir mesela. Saçları da güzel kokuyor. ...”
Şimdi burda ondan ayrılıp odama çıksam, üzerinden bunca zaman geçmişken, yine aynen bu cümleleri yazardım, eminim. Ne garip, hiç değişmiyor ona sarılmak. Saklıyorum sanki bu hissi cebimde, arada çıkarıyorum. Hep aynı, hep aynı. Tozlanmaz mı bile?"

-bir bölümümden

Hiç yorum yok: