1 Ocak 2014 Çarşamba

(...)

Yaptığım işin tanımladığı benden ayrı ve onunla alakasız, ben başarısız bir yazarım. Asla tamamlayamayan, aklındaki şemaları istediği derinlikte kağıda dökemeyen, dökemeyince küsen, hikâyesini sürekli erteleyen... Yarın ölmeyeceğinin görünmez garantisini almış bir aptal. Ya da başka bir sürü, küçük düşürücü sıfat... Evet, ben hepsiyim.

(...)Pencereden giren o azıcık ışığın aydınlattığı bedeninin can taşıyor olduğunu görmektir beni uyutmayan, bu en olağan şey kendine hayran bırakan. Gecedir dünya, gündüz bir rüya… Yatak, içinden asla çıkılmayası bir bulut ve ben onu mesken bellemiş sana hayran bir kuş. Evet her şeye rağmen, gündüzlerin sensizliğine rağmen gecelerin vadettiği varlığındır yaşamaya iten. Uyumak ise yokluğuna rağmen güzel olabilen tek şey, düşün öyle büyük bir kahraman. Senin yokluğunu, gitmişliğini, gelmemişliğini bana tek unutturan. Bağımlılık yapmayan bir uyuşturucu, pek de zamanlı gelen… Ve düş görmek, hele de sana dair şeyler varsa, sade hislerim bile olsa; etkisini asla yitirmeyen bir armağan gibidir. Ve uykusuzluk, varolmanın kendine içkin yapışkan bir hal aldığı, damarımdan çıkıp katman derinliklerine yeniden zerkolduğu zehir gibi uykusuzluk… Senden muzdarip ama seninle müşterek varlığımın yine de kana kana içtiği uykusuzluk. (...)

Hiç yorum yok: