Fikirlerimden ziyade, daha önemli olan hislerimdi her zaman. Fikirlerimi buraya yazmak çok uzak, hislerimse zaten çok alışık burada olmaya. Şöyle; dün Nedim Şener'in eşi Vecide Şener'in sosyal medya hesabını takip etmeye başladım. Şöyle yazıyordu kendine dair kısımda:
Ertesi gün sana kavuşmayacağım için,
Uyumadığım geceler var benim.
Cemal Süreya
Ben böyle hislere tanık olduğumda yutkunuyorum, ağlamıyorum ama gözlerim ıslanıyor. Ece Temelkuran Kayda Geçsin'de şöyle diyordu: "(...) Ben avukat olduğum için Ahmet'e sarılıyorum, aşık olduğu kadın Yonca ya da güzel kızı Mina ona dokunamıyor. (...)"
Suç ise ceza. Suç yok ise, ipsiz sapsız bir cezanın hesabı kime, niye?
Sabah giyinirken düşündüm, Nedim Şener'in kızı Defne ve Ahmet Şık'ın kızı Mina, hayatın hoşçakal sırasını bozmayacağını varsayarsak, babalarına veda ettikleri gün hayatlarından çalınmış bir yılın öfkesiyle yeniden tanışacaklar. Bunun hesabını kimse veremeyecek. Belki hesap edecekler, ben babamı 375 kez daha çok öpebilirdim, engel oldular diye düşünecekler, ele bir şey geçmeyecek. İnsanın pişmanlığı kendinedir, devletin sessiz ve pişkin pişmanlığı ise devletin yanına kâr kalıyor. Devlet, yaptığı her hataya göz yumulması gereken kendini bilmez çocuk gibi. Sorsun artık şu çocuk kendine, vatandaşın gönlü o kadar geniş mi?
Ve bugün... Acılar, öyle acılar silinmiyor. Ama insan kusurlu yaratık, canını yakana verilen ceza içini rahatlatır azıcık. Ama ya o hakkı da böyle gaddarca elinden alınırsa? Açık yaranın üzerine yeniden betona düşmek gibi. Hiçbir şeyin hesabı verilmediği gibi, hesap da silindi. Bitti.
Bu ülkede, bu ülkeye kalbi kırık olmayan biri kaldı mı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder