31 Temmuz 2011 Pazar

aklıma zarar ellerim

Bugün hayatımda üçüncü kez manikür yaptırdım. Aslında epey kararsızım bu konuda. Çalışan kadınların neredeyse hepsinin elleri manikürlü ve hepsinde de aynı Fransız manikürü. El dediğin, insanın hayatından, kişiliğinden, yaptıklarından izler taşır. Manikür, el bakımının yanı sıra eldeki tüm izleri de silmek gibi: "Şu her tarafta olan ellerden bir tane de ben alabilir miyim?"

Benim işaret parmağı tırnaklarımın uzayan kısımları yamuktur mesela, nasıl kesersem keseyim yamuk kesmişim gibi görünür. Fransız manikürü yaptırınca düzgün beyaz bir çizgi çiziyorlar işte, senin olmayan. Şimdi klavyede hızlıca hareket eden parmaklar benim değil gibi, kesip yapıştırmışsın sanki. Çok güzel görünüyor o ayrı ama, ben seviyordum; ortaokul sıralarında ojeli olması yasaklanmış aynı parmakları büyüyünce sevdiğin adamın yüzünde de görmeyi, o yamuk uzayan tırnaklı aynı işaret parmağını bir dudağın üzerinde gezdirirken izlemeyi. Şimdi duruyorum: Fransız maniküründen yola çıkan kişinin dudaklar üzerindeki ellere gelmesi altı satır alıyorsa, kişinin akıl fikir hızını buyrun hesaplayın.

Aslında bir şey daha var. Maniküre gitmeden önce iki parmağımın etlerini ısırıp hafif de kanatmıştım. Manikürü yapan kız etleri yukarı iterken cık cık sesleri eşliğinde, ‘Hem canını acıtıyorsun, hem de kötü oluyor. Niye yapıyorsun?’ diye sordu. ‘Vallahi bilsem. Ben de merak ediyorum. Rahat ve huzur kıçıma batıyor galiba.’ dedim. Kızın adı da Melis’miş; baktı böyle, ne diyor bu diğer Melis diye. Dediğime ben de inanamadım, Melis sadece etlerimi neden ısırdığımı sormuştu aslında. Güldüm sonra epey, aklıma İpek’in Masis’le diyaloğu geldi:

M: Sol ayağım uyuştu ya.
İ: İyi, sol ayağının değerini bilirsin bundan sonra.
M,M,İ: ? Ahahaha.

Oluyor herhalde böyle şeyler. Bilinçaltı resmen bir sapık; söylemeden alıyor aklı götürüp koyuyor bir yere, sonra da dam üstünde saksağan şeyler söyletiyor adama.

Hiç yorum yok: