1 Ağustos 2011 Pazartesi

kilise postası

Torino'ya giderseniz, uçak şehrin semalarında alçalırken Superga'yı görürsünüz. Kocaman bir bazilika. Kuzey İtalya'nın Fransız hükmünden kurtulması şerefine yaptırılmış, yıllar sonra Torino futbol takımını taşıyan uçağın çarptığı yapı olup, şampiyonlara mezar olmuş.

Ben ocakta gitmiştim, Erasmus'un bitişine yakın. Her yanını arşınlamıştık; her yandan Alpler'i kovalamıştık. Torino zaten soğuk, bazilikanın içi buz. Çok büyük, çok yüksek, çok sessiz; o kadar ki deklanşör adeta bir tetik, sessizliğin başına sıkıyor.

Ziyaretçi defteri vardı girişinde, çıkarken dikkatimi çekti. Bir şey yazacağım dedim, o kadar büyülü ve görkemliydi ki Superga; nereye ne göndersen gider gibiydi. Yazdım, 19 Ocak 2011 tarihli sayfada Türkçe bir not var. Adımı da yazdım, Melis. Kime ne yazacağımı düşünürken aklıma ölülerimi getirdim, neyse ki şu yaşımda pek yok. Sonunda karar verdim, kilisesi olan birini bulmak lazımdı. Buldum, zaten iki-üç tane tanıyorum. Sorundan sayarsanız eğer, tek sorun tanımadığım bir insan olmasıydı, biliyordum sadece. Hayatımdaki insanların aklıma gelme sırası ona torpil geçmiş olabilir bu noktada ama önemli değil. Gerçi ne kadar açıklamaya çalışsam da, o adamda karar kılmamın mantıklı bir sebebi yok kabul. Ya da sebepten sayarsanız; benim hayatı film gibi yaşama eğilimim olabilir. Kağıtla öbür dünyaya gönderdiğim mutluluklar ve haberlerden ne olacak yoksa.

Ama seviyorum işte. Biri yaşamıyor artık, öbürünün zaten haberi olmaz; ama isimleri Allah'ın Torinosu'ndaki bazilikanın defterinde yazıyor. Ha yazıyor da ne oluyor? Bir şey olmuyor tabii ki, ama az önce o iki satırlık yazdığım şeyin fotoğrafını buldum, çok güldüm. Komik bir şey yazmış olmam da cabası. Kısacası güzel işte; Aşk Çeşmesi'ne para atmak, Verona'daki Juliet heykelinin memesini avuçlamak gibi bir şey. Biraz Melisina kafaları sadece, yoksa aynı şey.

Hiç yorum yok: