23 Aralık 2010 Perşembe

istanbul

Özledim. İstanbul'u çok özledim. Ahkam kesip duruyorum ona buna, buralar çok güzel bilmem ne. Güzel olmadığından demiyorum şimdi böyle, çok güzel! Çok güzel de.. İstanbul, gece yatağa girince akla düşüveren sevgili misali.. Bırakmıyor fikri. Artık abarttım, epeydir burda olduğumdan özlemim gecelerin de dışına taştı. Her vakit güzelliği geliyor aklıma, bensiz neler yapıyor İstanbul diye düşünüyorum. Sahi, sevgili gibi kerata.



Buraya geldiğim ilk zamanlar kurtulmuş olmaktan çok mutlu olduğum karmaşıklığını özledim en çok. 12'de biri arasın, Taksim'e çağırsın. Yolda başıma bir şey gelmesi olasılığı olsun.. Laf atanı, bakanı.. Neler olduğunu bilmediğim-bilemeyeceğim ara sokakları, apartmanları. Apartmanların merdiven boşlukları bile. Oluyor bir şeyler, yaşam akıyor. Görmeden oluş'u hissedebilmek; bu yaşatıyor işte adamı. Hikayesi olsun her anın, zorluktan ve çokluktan doğan. Bazen boğan. Galata'sı. Asmalı'sı. Cihangir'i. Haliç'in öbür yakası. Bu seneye kadar adım atmadığım Yeşilköy-Bakırköy tarafı. Her yanı ayrı gizemli, her tarafı ayrı renk işte! Buralar öyle değil.. Ben İstanbullu değilim. İyi ki de değilim. Olsam, böyle sevmezdim herhalde. Bu kadar çok anlamında demiyorum, sevgimin niteliğinden bahsediyorum. Bu gözle bakamazdım yani. Bu kadar büyük ve bilinmez gelmezdi. Bu kadar merak etmezdim, hala daha. Şimdi anlıyorum bu Avrupalılar niye bu kadar çok beğeniyor İstanbul'u. Böyle, İstanbul dillense vücutlansa, gidip sırtını sıvazlasam, 'oğlum, herkes bir sana hasta..' desem..



Dönünce cicim ayı yaşayacağım İstanbul'la, biliyorum. Sonra yine bok atmaya başlayacağım, onu da biliyorum. Ama en güzel sevişmek böyle oluyor. En güzel aşklar da böyle oluyor. İşte yine böyle, İstanbul dillense vücutlansa, ama sırtını sıvazlamak yerine sarılsam bu kez, 'oğlum, aşığım sana..' desem.. Of. Of İstanbul, iki yakan bir araya gelmesin, serseri kal sen hep. İstanbul kal.

Hiç yorum yok: