insanın olamadıkları, varlıkta eksiklik sebebiyle bir hafiflik sağlayamaz mıydı o temelli gelip çöken ağırlık yerine?
camiye çocuk bırakmış gibiyim, mevzu geçmişte bıraktığım bir tarafım. kendimi mi özlüyorum, o zamanki isteklerimi mi bilmiyorum. uyumadan önce bile farklı olurdum. uyumadan önce bir ömür geçerdi, ben aklımda neler yazardım… şimdi yattıktan en geç on beş dakika sonra uyuyorum. kendimle uğraşmayı bıraktım mı yoksa? acıtmıyorum artık ama hissettirmiyorum da mı aynı anda?
sabaha karşılar beni özlemiştir belki de. bu kadar sıkılan bir ruh eksildi ondan. yerime kimi koydun ha, o olmayan sabahlar?
. . .
istanbul’un en soğuk kışlarından birinde, yoğun kar yağdığı bir dönemde, sabahın ilk ışıklarında içi kaynıyordu buz kesen vücudumun. bir şekilde, bir mühür arıyordum. o ana dönebilmek için. sokağa, kaldırımlara, o eski apartmanlara bakıyordum: bu anı yaşıyorum, unutmayın! diyordum. unutmadılar, biliyorum. çünkü ben taksi ile giderken etrafıma pek bakmam ama o sokaklardan geçerken içimden bir şey çenemi kaldırmamı söylüyor ve her seferinde aynı şey oluyor. sözleşmişiz o sokaklarla. o sokaklardan geçen en mutlu insan olma şerefi bana ait ve beni her zaman selamlıyorlar.
en mutlu kadınlardan biri olamam hiçbir zaman, biliyorum. yirmilerimde olduğum bu kadın, mutsuz anlarından çok şey öğrendi. şu an mutlu da olsa insan mayası bu; bulur yine onları. hem mutsuzlukların sana seni tanıtır aslında, bir düşün bunu...
1 yorum:
ne güzel kitaptı :) keşke karaktersiz olmasaydı raif :(
Yorum Gönder