14 Haziran 2013 Cuma

vicdan

''Aylarca beraberdik. Ben hareketsiz; ol'maya çalışıyordum. Sessizce. Anlaşıyorduk. Merak ediyordu, sabrediyordu. Gün sayıyordu. Kendi karanlığından doğacak bir ışığı bekliyordu. En sevdiği şeyleri benimle paylaşıyordu. Meyveler, hikâyeler, şarkılar... Bağlanıyorduk. Nasıl bir yerin açılışında kırmızı kurdele keserler, o bağı kesmek de simgesel bir açılış: ufak bir insanın dünyaya açılışı. Sahi, kırmızı kurdele kesmek buradan geliyordur belki, kim bilir...

Bir şeylerin ilk gününde annen yanındadır: anaokul, ilkokul, ortaokul, hatta lise ve belki üniversite bile... Çünkü, en ilk gününden itibaren yanındaydı zaten. Şans var ise yıllarca süren bir beraberlik. Onun dokunuşunun bunca rahatlatması, kokusunun en bilindik olması, huzur demek olması... 'Ne olursa olsun'la başlayan cümlelerin hep birbirinize kurulması. Yolun başında onun olması, yolun sonunun ona çıkması... Yolda her an yanında olması. İstediğin kadar inat et, yıllar geçtiğinde onun haklı çıkması.

Yıllar sonra senin kalbin, kanından olmayan biri için deliler gibi çarptığında senin için en çok sevinen ve yine en çok endişelenenin o olması. O kalbin ki; ilk çarpıntısı onun boşluklarında duyulmuş ilk defa. Sen ondan ötürüsün, o senin için... Yıllar sonra, onun için olma sırası sana geçince ve sonunda o senden öte olunca... İşte o zaman, senin de bir yavrun olsa bile yapayalnız dikilmen hayatta. Gece uyumadan önce bir saniye bile olsa bomboş gözlerle bakacak olman aynaya."

Bu yazıyı iki hafta önce defterime yazmışım. Orada kalacak olan yazılardandı ama şu yüce anneler Taksim'de etten duvar örünce çocukları için... Buraya yazmak istedim. Bunlar bir çocuğun anneye hissetikleriyse eğer, kim bilir bir anne çocuğu için neler yazabilir... Ne yapılırsa yapılsın Ethem'in, Abdullah'ın ve Mehmet'in anneciklerinin kalbine hesap verilemeyecek. Şimdi Ethem, Abdullah ve Mehmet annelerinden öteler. Zamanı geldiğinde, bunun tam tersi olması gerekiyordu. Dünyanın en gönüllü yapılan işi annelikken bunu ellerinden aldılar. O anneler nasıl bakacak şimdi o çocukların yastığına, fotoğrafına? Yastıktaki kokunun günden güne gidecek olmasına nasıl katlanacak o kadınlar? Artık duymanın da duymamanın da eşit fenalıkta olduğu o kokuya. Duymak da ölüm demek, duymamak da. Hadi git, bunları da değiştirt TDK'da.

Daha büyük bir kötülük bilmiyorum bu hayatta. Asla kopmayan o bağı cart diye kopardınız ulan. Ama unutmayın, dünyanın en dar yerinin adı vicdandır. Yargı diye bir şey bırakmadınız belki ama bir ayağınız çukura girdiğinde gelir yapışır yakanıza başka türlüsü. Her gün, her gün, her gün.

Hiç yorum yok: