27 Mayıs 2013 Pazartesi

çiçek

İzmir.

İki seferdir havaalanında çiçek kokularıyla karşılanıyorum. Bana özelmiş gibi söylüyorum ama aslında gelin güvey oluyorum; akşamları melisa ve yasemin kokuları herkesin burnuna hücum ediyor, onları bir tek ben duymuyorum. Ama son geldiğimde, bence bu kokuları duyduğuna en mutlu olan kişi bendim. Sebebi bende kalsın.

Uykudan uyandıktan sonra dalınan çok hafif bir ikinci uyku vardır ya. O uykudan uyanışlarımın her biri birbirinden garip. En sonuncusu, rüyamda karıştırdığım bir defterde gördüğüm bir yazıyla oldu. Okuduğum şey öyle şaşırtmıştı ki beni, uykuya devam edecek de olsam bunu bir yere not almalıyım, dedim. Kalktım ve not aldım. Ama sonra bir de baktım ki gözlerimi açmış, salonda uyuyakaldığım yerde uzanmaktayım hala. Ne ayağa kalkmışım, ne de not almışım. Bu sefer gerçekten kalktım ve en yakındaki kağıt kaleme sarılıp aklımda kalanı olabildiğince yazmaya çalıştım. Daha anlaşılır olması için üç dört kelime ekledim:

Dikkatsizce yürürken, son anda görüp de istemeden bastığın o çiçeğin son bakışı sana. Ayağını kaldırdığında karşına çıkan o kuru bakış, gözlerinde kalan.

Ne demek istemişim? Uykuda da mı yazmaya başladım, saçmasapan? Bu yazdığım şey, rüyada bir kelimenin karşılığında yazıyordu. Bir tanım. Evet, çiçeğe yakıştırdığım bir bakış için tek, özel bir kelime vardı. Ne olduğunu hatırlamıyorum.

İstemeden bir çiçeğe basmak. Bu, yere bakarak yürümek için geçerli bir sebep. Sahi, yere bakarak yürüyen her insanın illaki morali bozuk değil ya. Ya bir çiçeğe basmamak ya da bir karınca konvoyunu ezmemek için öyle yürüyor olabilir pekala. Gökyüzü varken yere bakmayı yeğlemek için güzel bir sebep.










Hiç yorum yok: