26 Kasım 2012 Pazartesi

su

"Senden duymak mı yeğdi bilmiyorum. Kim bilir nerede duyacaktım. Her zamanki bank, Müşfık Abi'nin yeri, sahil. Hangisi? Hangisi olursa olsun, varlığın bana parçalarıma ayrılma özgürlüğünü tanımayacaktı. Sözlerin bana çarptığında, parçalarım üzerimden düşmesin diye kim bilir ne hallere bürünecektim yanında. Senin yerine, annemden duydum. Annem, verdiği haberin bende oluşturacağı etkiden bihaber, domates rendelemek gibi sıradan bir iş ile meşguldü o esnada. Senden duysaydım, o an çiselemeye başlayan yağmuru bahane edip çamaşırları ipten almak için mutfağı terk edemeyecektim, uçar adımlarla kendimi üst kata atamayacaktım. Hızımı alamama halinde, eğer yatağım, kapı ve pencere arasında bir yerde olmasaydı camdan dışarı uçacaktım. Uçmadım, yatağa kapandım. Yastığa gömdüm benden çıkan sesleri, yatağa batırdım benden dağılan tüm parçaları. Ne zaman ki benden bir şey kalmadı, balkona çıkıp bahanem gereği çamaşırları topladım. Rüzgar yoktu. Ama keşke olsaydı. Rüzgarlı havada ağlamak zor. Rüzgar da yağmur gibi; iyi bir arkadaş. Hatırlar mısın, bir gün kapınızda öylece dururken, yağmurun kestiği elektrik yüzünden çalışmayan zil bahanem oluvermişti. Ama nasıl hatırlayasın, bunu sadece bu sayfalar biliyor.

Annemin, hızlanan yağmurda niçin dışarı çıkıyor olduğumu sormasına karşılık yalan söyledim. Bu haftaki bale dersi bugüne alındı çünkü anne! Ve sen şiş gözlerimi görmeyesin diye, merdivenlerden ev kapısına kadar dönüşlerimi yaparak hızla kaybolacağım bu sahneden! Sen güleceksin arkamdan, bense kapıdan çıktığım an ağlamaya başlayacağım.

Yağmura yüzünü dönmek. Gönlünü dönmek yağmura. Yağmur her şeyi yıkar. Gözyaşları gibi. Bak şimdi, gözyaşlarıyla yağmurun hiçbir farkı kalmadı. İkisi de yüzümden akıyor; biri benden, diğeri gökyüzünden geliyor. Şemsiye bugün çantaya mahkum, ben yağmura kucak açtım. Denize koştum yağmurda. Beni o an güldürebilecek tek bir şey vardıysa, o oldu. Deniz kenarında, yağmurda ağladığımı fark ettim. Zincirleme su kazası. Güldüm. Gözyaşları ve yağmurun yolu değişti yüzümde. Hayatımın, senin hayatının... yolu değişti.

Yağmur dindikten sonra aralıklarla beliren gözyaşlarım karşıdan karşıya geçmeyi zorlaştırdı. Görüşümü bulandıran iki damla gözyaşı alt tarafı. Neden sonra onlar da gitti. Şişmiş gözlerimin açıklamasını yapmak zorunda olmayacağım bir yere girdim, bir kahve ısmarlayıp tuvalete gittim. Yüzümü yıkadım. Yüzüm her tür suya maruz kaldı bugün. Artik ağlamayacaktım. Çantamdan çıkardığım maskarayı özenle sürdüm kirpiklerime. Ağlamanın verdiği yorgunlukla esnerken, maskara gözlerimin etrafına bulaştı. Aynadaki kıza baktım, o da ağlamaya başladı. Gözyaşları siyah. Vazgeçtim, orada duran sabunla yıkadım gözlerimi. Daha fazla yanamazlardı ne de olsa. İçeriye geri döndüm, kahve çoktan gelmiş ve hatta soğumuştu. Fincanı bir kenara ittim, bir nefes aldım ve yazmaya başladım. Yazarken hiç ağlamadım. Az sonra defteri kapatıp dışarı çıkacağım. Kim bilir, belki tekrar ağlarım. Sen gidiyorsun çünkü."

Marika'nın Mektupları

Not: 'Zincirleme su kazası' kazası.

Hiç yorum yok: