4 Ağustos 2010 Çarşamba

bu yazının tek bir başlığı olamayacağına karar verince başlık bu oldu

Bana tümüyle hükmeden tek şey: zaman. Sebeb-i felaketim; çoğu zaman. Alsancak'ta erkenden halletmem gereken işim için, annem telefonla uyandırdı bu sabah. Salona gittim, müzik açmak için bilgisayarın açma düğmesine bastım. Dedim ki, kafamı yastığa yaslayayım, o açılır. İki saniye sonra bir baktım ki, saat on bir buçuk. Nasıl olur, saat onu birkaç dakika geçmeliydi halbuki. Aklımda dolanan mantıksız şeyler şimdi anlamını buldu; tabi ki uyuyakalmıştım bolca rüyasıyla da beraber. Durumu kabullenip, güne nasıl başladıysam öyle; yani aheste revan giyindim, sütümü içtim, ilk giydiklerimle yeteri kadar mutlu olmayıp değiştirdim, başka kıyafet bile giydim. Sonunda evden çıkıp sahile doğru yürümeye koyuldum; bu kadar İzmir hasretiyle vapura binmek isterdi canım. Pasaport vapuruna da yarım saat vardı, ne olacaktı; bugün ağır çekimdeydi hayatım.

Sokağımızın sahile çıktığı yerden sağa dönmek gerekiyor iskeleye gitmek için, biraz sahilden yürünüyor yani. Tam da rüzgarlı bir günde, elbette uçuşma katsayısı en yüksek eteğimi seçmeliydim. Ve elbette, sahile paralel yürüyeceğim o 6-7 dakikada o etek başıma geçmeliydi. Size nasıl anlatsam, o etek öyle bir etek ki.. Önü uçsa, kapattığın an arkası da uçan cinsten. Sanki kapattığın ön parça çöp kutusu ayağı, açılan arka parça da çöp kutusunun kapağı. Pekala, uçtu etek, elden gelen bir şey yok. Görülen görüldü, tez zamanda kapatmaktan başka çare yok. Utanmak, 'abi of, kıçımız göründü ya' halet-i ruhiyesidir normal olan; değil mi? Sanırım bende farklı olarak gelişen bir başkası daha var bu hallerin: 'abi of, niye Snoopy'li külodu giymişiz bugün ya' hali. Yani, nispeten seksi bir külot olsa daha mı az utanmış olacaktım? Ya öyleyse, peki neden? Ben deli miyim?

Eteği uçan kız telaşa kapılır. Heyecanlanır. Vücudun belli uzuvları paralize olur. Bacaklar yamulur malum bölgenin görünümünü azaltmak için ama bilmez ki eteğin arkası da açılınca o eğilmişlik arkanın görünümünü daha da fena edecektir. Kollar da çapraz olup vücudun önünde bitince, olması gereken vücut şekli tamamlanmış olur. Bir heyecan, endişe hali alır götürür. Hiç de Marilyn Monroe gibi olmuyor yani, yalan o be. Marilyn elleri doğru yere koymuş da, surat hatalı. İşin aslı ikincisi:




Etek mevzuunu geçecek olursak, mahremiyeti elden bırakmışken, daha yarım saat olan vapuru Elif Şafak'tan Mahrem'i okuyarak beklemeye koyuldum. Bu kitaptan güzel şeyler öğreniyorum. Görmek ve görülmekle ilgili düşünüyorum ben de, okuduklarımın da etkisiyle. Ne zaman kitaplarda bu denli çok şey bulmaya başladım hayatıma dair? Bu soruyu bilahare, öğrendiklerimle beraber cevaplayacağım. Şimdilik, pek küçük bir ayrıntıyı yazmak geldi içimden. Ceviz ile alakalı, evet ceviz. Kitaptaki Nazar Sözlüğü'nde ceviz ağacı şöyle açıklanıyor: Gördüğü her şeyi cevizlerin kabuklarına resmedermiş ceviz ağacı. Kimse bu ağacın altında sevişmek istemezmiş bu yüzden. Ceviz kabuğu çıkarsa karşıma eğlence buldum kendime.

Ve en sonunda! Alsancak'a gidip de dayıya uğramamak olmaz. Önce Sinem'in iş yerine (yengem ama Sinem o), sonra dayıya. Evde dayımla vakit geçirmeyi seviyorum. Özlemişim de çok. Çeşme'deki sosyetik hayatlarını ve arkadaşlarını onun ironik laflarıyla hayalimde çizmeyi seviyorum. Adam komik beyler. Buika dinletti bir de bana, sevdim. Günümüze güzel eşlik etti. Ve dayım dünyanın en tatlı adamı geldi bugün bana, çok seviyorum onu.


Buika-No Habra Nadie En El Mundo

4 yorum:

Adsız dedi ki...

melis, ilan-ı aşk edicem sana yakında. o kadar istediğim gibisin ki, hem fiziksel hem mental açıdan hayallerimdekinden daha güzelsin, böyle güzel bir kombinasyon 100 yılda bir denk gelir! :)

Melisina dedi ki...

aa. ne güzelmiş. :)

Adsız dedi ki...

entel entel yazılar yazmak hoşunuza mı gidiyor bacım?

özet geç lütfen

Melisina dedi ki...

ccc melisina ccc. özet geçtim.