28 Şubat 2010 Pazar

Torinooo!

Torino'ya gitmek istiyorum. Hemen şimdi! Eurostar ile kafama ne zaman eserse Verona'ya, Venedik'e, Milano'ya gidebileyim. Biraz güneye Floransa'ya, daha güneye Roma'ya da. Şimdi Verona'ya takıldı aklım.. İki yaz önce beni en çok etkileyen orasıydı sanırım. Güneş yoktu ben ordayken, insanlar Aida operası için sıradaydı, ben de öyle. Dünyanın en yakışıklı erkekleri ve şık kadınlarının arasında, kot şortum ve t-shirtümle ben gibilerle kalakalmıştım. O Arena var ya.. Yaşarken bile masal gibiydi, şu an hatırlayınca masal gibi gelmesi bir yana. Sonra Juliet'in evi.. Yazıdan görünmeyen duvar, yüzlerce post-it.. O zamanlar adımın yanına yazabileceğim bir isim olmasına rağmen, yine fantastik kafalara bürünüp beraber gelirim beraber yazarım ulaaan, deyip cool takılmıştım avluda. Ukte ve de nokta. Şimdi gitsem ne yaparım belli değil. (Burada bir küfür var) Ya da şöyle bir şey yapabilirim. Verona'da gözüme takılan en yakışıklı İtalyan gencini bulup adını sorsam atıyorum adı Marco olsun, elinden tutup duvara Melis&Marco yazsam en kötü ne olur? Sevgilisi olsa kötü olabilir, yoksa Verona'da güzel bir gün geçirip Torino'ya dönerim en olmadı. Allahım sen bana akıl fikir! Neyse..

Torino diyordum aslında.. Alplerin ortasında. Of buz gibi olur ama İtalyan şarabı da olur, evim olur, İtalyan arkadaşlarım ve İtalyan ayakkabılarım olur. Müzelere doyup makarnaya yeniden aşık olurum. Tira-mi-su gerçekten afrodizyak etkili mi değil mi bir bakıp gelirim. Kendisi lift-me-up demek oluyor, vay canına sayın seyirciler.

Asıl İtalyan arkadaşlarım olacak ya, sadece o olsa bile yeter aslında. 'Cara mia' diyen insanlar olsun, 'Uffa!' diye laf atan erkekler bile olabilir, sorun değil. İki yaz önceki Umberto gibi yaşlı yavşak İtalyan amcalar olsun, olur vallahi. Graziella gibi eşleri olsun, kafalarına gazeteyle vursun. Oooof of gidesim had safhada, fenaaaa! Gidince buraları çok özleyip bu yazıyı burası için yazacağımı bilsem de, GİDESİM VAR!

Hiç yorum yok: