Yani, evet bu aralar yazamıyor ve bağlayamıyorum ama hikayenin daha organik olan, yani mektup olmayan kısımları böyle rezil bir şekilde kayıt altına giriyor. Bunların da yirmide birini düzgün bir şekilde kağıda döktüm dersek belki 40 yaşımda bitiririm kitabımı. O zaman da bu kadar analog şeyler kalmaz ve gider denize atarım kitabımı kendimle beraber.
Bir sayfa daha var böyle ama spoiler olmasın. Alsancak'ta yazlık sinemada geçiyor, az biraz müstehcen olmasında karar kıldım ama annemin yüzlerce lira verip aldığı kırmızı kaşmiri bir türlü kesip de dikmeye başlayamaması gibi kısır bir döngüye girdim: ya çok güzel yazamazsam? Hah o yüzden hiç yazmayayım işte. Çok mantıklı. Attila İlhan'ın Fena Halde Leman kitabının bir bölümünü açıp okudum müstehcenlik üzerine düşünürken, kopya mı çekiyordum? Hayır, kendimi ikna ediyordum: Bu böyle yazılır, sen güzel yazamazsın Melis diye. Sen beceremezsin, diye. Düşman içimizde. Ben de düşmanıyla doğanlardanım ne yazık ki.
Birbirine dolanamayan kopuk ipler gibi... Yine de yazmayı bırakmadım, bazen mailler geliyor bıraktın mı diye, üzülüyorum. Nasıl bırakırım ki? Ha bitiremeyebilirim, o ayrı. Ama yazıyorum. Ben yazıyorum, demeye utanıp eski bir kitap olduğunu söylediğimde, içinizden birilerinin bana kitabı nereden bulacağını sorması benim ışığım oldu. İnanamadım ama sordu o üç kişi ve bu, benim gibi sıradan bir insan için önemli: Üç kişi de olsa, bu kitabı okumak isteyen birileri var. O zaman var olmalı, var etmeli.
4 yorum:
Mükemmel iyinin düşmanıdır.
İşimizi iyi yapmaya çalışalım, bütün doğallığı ile.
Gerisi gelir.
Başarı dileklerimle.
Çok teşekkür ederim..
Doğal mükemmellik vasatin düşmani
ne tesadüf
Yorum Gönder